siyasetveetkileri
24 Eylül 2012 Pazartesi
Hasan Sabbah ve İdeolojisi
Siyaset ve etkilerinden bahsedeceğimi şöylemiştim ama aslında seyrettiğiniz her filmde dahi bu olgunun uzaktan yakından ilgisi vardır.O yüzden hemen hemen her konu hakkında yazma hakkına sahibim.İlk olarak siyaseti olgusal olarak ele almaktan yanı sıra bu kavramın getirdiği nefretle ciddi ilişki içinde olan ve tarihe mal olmuş hakkında asla yeteri kadar bilgi bilinmeyecek Hasan Sabbah tan bahsetmek istiyorum.
Hasan Sabbah hakkında araştırma yapılması takdirde ulaşılınabilinecek bilgiler asla tatmin etmez.Eğer araştırmanızı internet ortamından ziyade büyük kütüphanelerin tozlu raflarında akademik olarak yaparsanız ki aslında uygun görülen budur çok daha verimli bilgilere sahip olursunuz.Sabbah hakkında bilinenler kendi içlerinde çelişsede Hasan Sabbah,Ömer Hayyam,Nizamülmülk birbirleriyle alakalı insanlardır.Çünkü bazı kaynaklar bu üçlünün aynı okulda okuduğunu söylemesine rağmen Nizamülmülk le Sabbah arasında 30 yaş fark olduğu rivayeti de dolaşmaktadır.Ama bilinen o ki hayatlarının bir kısmında hayat çizgileri birbirleriyle kesişmiştir.Büyük Selçuklu Devleti Veziri Nizamülmülk bir gün Hasan Sabbah ı yanına alır saraya.Sabbahın yanında olması onun da işlerini kolaylaştırmıştır çünkü Sabbah zekasıyla görenleri duyanları mest edecek birisiymiş ve Vezir Sabbah tan kendi görevlerinde kararlarında yardımlar alırmış.Bir gün Selçuklu Sultanı devlet defterlerinin derlenmesini ve devletle ilgili ekonomik bilgilerin rapor edilmesini söylemiştir Nizamülmülk ama Nizamülmülk buna karşılık olarak bu görevin kendisi için bir yıl gibi uzun bir süre alacağını söylemiştir.Bu durum Sultanın hoşuna gitmeyince Hasan Sabbah bu görevi kendisinin bir kaç ay içerisinde bitirebileceğini belirtmiştir.Böylesi daha çok hoşuna giden Sultan görevi yapması için Hasan Sabbahı seçmiş ve gerçekten
de Sabbah sözünü tutmuş devletin tüm defterlerini incelemiş gerekli dökümanları çıkarmıştır.İşte asıl savaşta burda başlar,çünkü Vezir bu durumu kabullenemiş Hasan Sabbahı saraydan attırmıştır.İşte devamlı güçlü olma isteği en yakın arkadaşını bile karşısına almıştır.Bunları duyunca kırk yıllık dostların meclis basın odalarında birbirini anlamsızca bekletip sıra kapmaca oynamalarına şaşmamalı.Eee tabi insan milletvekili olunca kitleleri korumak adına yanındakileri ezebiliyor*!!.Neyse biz devam edelim kaldığımız yerden.Hasan Sabbah adı Hasan Sabbahın ve onun yetiştirdiği komutanlar zamanında dehşet saçan Alamut kalesine gidiyor.Ora hakkında bir çok rivayet bulunmaktadır ama bilinen odur ki Hasan Sabbah bu kaleyi biraz hile biraz da keskin zekasıyla almıştır.Alamut kalesi hakkında bir kaç şey söylemek gerekirse yüksek bir dağ,kaleye girmeyi imkanlı kılan tek ve dar bir yol ve alabildiğine uçurum.tıpkı kartal yuvası gibi onun kadar ulaşılmaz onun kadar tehlikeli ve onun kadar yalnız hissettiren.Hasan Sabbah burda kafasında uzun süredir planladığı planını uygulama çabasına giriyor.Bu zamana kadar hiç Ömer Hayyam dan bahsetmedim,Hayyam Allah aşkından mıdır bilinmez yoksa içtiği keskin şaraplardanmıdır genelde sarhoş dolaşırmış ve bir gün Hasan Sabbah la konuşmasında insanlara cenneti vadedenlerden bahsetmiştir.Ve Hasan Sabbah bu düşünceyi ve Nizamülmülke duyduğu kini temel alarak dünyanın ilk terör örgütünü kurmuştur.Semerkand a adamlarını yollatıp o bölgenin en güzel ve hiç el değmemiş kızlarını toplatıp Alamut kalesine getirttirmiştir.Ama bunu kalenin içindekiler dahi bilmicek şekilde yapmıştır çünkü bu kızları getirme amacı kalenin arkasında bulunan ve sadece Sabbah ın odasından gidiş yolu bulunan yemyeşil bahçelerde birer melek edasıyla yetiştirmektir.Aynı zamanda tüm İran bölgesinden güçlü ve kadın kavramını bilmeyen oğlanları birer savaş makinası gibi yetiştirmek için Alamut a getittirmiştir.Kızlar Hasan Sabbah dışında birkaç kadından başka kimse tarafından bilinmiyormuş.Onlara bir şey söylenmiyor sadece cenneti andıran güzellikteki bahçelerde şımarıkça yaşanmaları isteniyormuş.Toplanan gençler ise en ağır askeri eğitimlerden geçirilip birer savaş makinesi halini aldırılıyormuş.Şimdi elimizde bir kaç kişi dışında kimse taradından bilinmeyen kızlar,tek başına selçuklu devletinin birliklerine karşı gelen cengaverler ve cenneti andıran bahçeler var.Şimdi başlıyor işte Sabbahın peygamberliği diğer bir deyişle seyduna nın.çünkü müritleri Sabbah a seyduna derlermiş.Bu arada Nizamülmülk burda yetişen askerlerden haberdar Alamutu kuşatıyor ama böyle güçlü bir kaleye o zamanın şartlarıyla daracık bir yoldan saldırmak asla başarı getirmez.Ve bu da oluyor zaten birliklerini geri çekiyor.İnsan korktuğu şeye boyun eğer saygı duyar eğer korkutucu güç engin bir kişiden ya da kurumdan ya da kitaptan gelirse.Öyle de olmuş zaten Sabbah kendi isteğiyle peygamber olduğu fısıltısını yaydırmıştır tüm kaleye ve tabiki de müritleri de bu durumu işitmiştir.bir gün Sabbah özenle yetiştirdiği fedailerini odasına davet eder.Odada Seyduna,fedaileri ve seyduna nın hadım hizmetkarları varmış.Bu arada dipnot özellikle afrika ve hindistan bölgesinde hadım edilen insanların sahiplerine daha bağlı olucağı görüşü hüküm sürmekteymiş o yıllarda.Seyduna fedailerine birer şarap ikram etmiş ve içlerine hindistan gezisi sırasında keşfettiği haşhaşlardan koymuş ve bütün fedaileri uyuştucu sonucu baygın düşmüşlerdir.Cennet bahçesi cephesindeyse kızlara söylenen tek şey misafirlerinin olucağı ve onlara her anlamda iyi bakmalarını istemeleriymiş.Ve cennet yalanını onlara da anlatmışlar.Seyduna nın yardımcıları tarafından sahte cennet bahçelerine taşınan fedailer gözünü açtıklarından itibaren cennette olduklarını sanmışlar ve cennetin sunabileceği bir çok zevki tatmışlar cennetin melekleri sandıkları kızlarla.İçtikçe kendilerini daha çok kaptırıyolar ve daha çok inanıyorlarmış bu yalana.Öncesini ya da nasıl oraya geldikleri düşünceleri kafalarından tamamen uçmuş gitmiş.Ve kızlar Seydunanın yaptığnı yaparak son içkilerine haşhaş koymuşlar ve yardımcılar tarafından tekrar Sabbahın odasına getirilmişlerdir.Ve Sabbah onlara bakın gördünüz mü cennetin anhtarları bende eğer benim için ölürseniz gideceğiniz yer orası olucaktır demiş.Müritlerin içerisndeki cennet aşkı giderek büyümüş ve her seferinde daha tehlikeli görevlere içlerinde hiç korku olmadan ölme isteğiyle gitmişlerdir.Sabbah tüm iran bölgesine korku sarmıştır.Nizamülmülk ün suikasti de bu müritler tarafından cennet vadedilerek yapılmıştır ama daha sonra Sabbahın bu oyunu da açığa çıkmıştır.Dünyaya mal olan bu hikayeyi size fazla detaya girmeden anlatmaya çalıştım.Genel kültür amaçlı bir kaç şey söylemem gerekirse bu taikata halk tarafından haşhaş kullandıkları için haşhaşin denmiştir ve ingilizceye assasin yani türkçe mealiyle suikastçi sözcüğü olarak geçmiştir.tarihin ilk terör örgütüdür ama ne yazık ki son olmamıştır.Her terör örgütünde olduğu gibi yalanlar üstüne kurulmuştur ve moğolların işgaline dayanamayan kale yıkılmıştır.Moğollara da değineceğim çekirge sürüsü gibi önlerine her çıkan kaleye saldıran devlete.Size akademik olarak kitap önermektense bir çok kitapçıda bulabileceğiniz wladımır bartol fedailerin kalesi:Alamut u öneririm.
Sonuç olarak siyaset yapısı itibariyle barışı arzulasa da sonuçları her zaman doğru olmuyor yanlış kullanımı bir ülke için ağır sonuçlar doğurabiliyor.Ötekileştirme,bizden saymama bütün bu yanlış ideolojik doğuşların belki de en başta ki suçlusudur.
Blog'a Giriş
Bir çok insan siyasetin insanlar,toplumlar ve hatta dünya geneli üzerindeki etkisini ciddi anlamda düşünmüştür ya da başkaları bu konu hakkındaki düşüncelerini söylerken kulak misafiri olmuştur.Aslında düşünülmesi gereken siyasetin hayatımızda ne kadar yer ettiğinden ziyade siyasetin bir kavram olarak değilde tüzel bir varlık olarak yaşamın içinde bulunduğu gerçeğidir ve hayatımızda ki herşeyin belirleyicisi siyasettir.Peki siyaset nedir?Siyaset kavram olarak*devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş ve anlayıştır.Ama aslında öznel bir kişi olarak bunun tanımını yapmak gerekirse siyaset düşüncelerini başkalarına empoze etme sanatıdır,zorunluluğudur...Siyaset yapan kişi anlamsız bir devamlı bir güç ister, karşısına çıkan engelleri birer birer,gücüne bağlı olarak tan belkide ikişer üçer ezerek geçer.Karşıdaki bir insan daha da öte bir toplum daha da öte bambaşka bir ülke bile olsa bu böyledir.Eğer şu dünyada küçük balık büyük balık tarafından yeniyorsa emin olun meclis binaları dışa kapalı devasa denizlerdir.Ama şöyle de bir gereklilik var ki dünyanın var oluşundan bu güne kadar her zaman yönlendirici kural koyucu sisteme gerek duyulmuştur.İlk insanları düşündüğümüzde ilk olarak görülen toplum yapısı ailedir daha sonra klan sistemi görülmektedir.Aile sistemi toplumun ilk ve en küçük yapı birimidir ve aslında büyük toplumlara dahi getirilen kural sistemi buna dayanır.Her ailede kural koyucu ve buna uymak zorunda olan insanlar vardır.Daha farklı aile yapılarında ise kural koyan da bu sisteme dahil eder kendini ki bu da demokratik sistemin temelini oluşturur.(Buna sonra ayrı bir başlıkta değineceğim.)Yani demem o ki kural koyucunun gerekliliğini bizden çok çok önceki insanlar toplumlar duymuştur.Eğer bir noktada,yerde birden fazla birey bulunuyorsa orda uyulması gereken kurallar doğar.İşte bu kuralların gerekliliği,siyaset kavramı ve siyaset yapan kişilerin güçlü olması durumu ülkenin stabil bir yükselişe girme başarısını sağlar bir ülkeye ve eğer gelişmekte olan ülkeler sınıfında iseniz bu başarı sizin için vazgeçilmez hedeflerin başında olmalıdır.
Bu blog da belli konulara değinmektense güncel olanlar da dahil bir çok konuya yer vereceğim ama genel olarak hepsi ana fikri siyaset olgusuna dayanan siyaseti doğuran ya da siyasetten doğan olaylar üstüne olucaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)